28 Aralık 2011 Çarşamba

Beirut...



Beirut....
Ortadoğu'nun Parisi...

Rüya gibi geldi geçti...

Öncelikle ucuza gitmek için Kasım'daki uçağa Haziran ayında bilet alınması şart :)

Gece vardık Beyrut hava alanına ve bir anda gergin bir ortam... Hava alanından başlıyor askeri kontroller. Tüm şehire 20 metre arayla da dağılmış keretalar. Güvenlik had safhada. İyi mi kötümü bilemedim aslında. Başta korkunç gelen asker abiler aslında pek bir yardım sever. İlk gün yanından uzaklaşmak için yol değiştirdiğimiz abilerle ikinci gün enseye tokat olduk neredeyse. Aslında yol yön sormak zorunda kalırsanız her türlü yardımcı oluyorlar. Hepsi de ingilizce biliyor. Konuşamasa da anlıyor derdini insanın.



Gelelim konakladığımız yere... Saifi Urban Garden... Özünde arapça kursunun yurdu bilerek gittiğimiz yer hostel kıvamında çıktı. Ucuza konaklamak için birebir. Sıcacık ve candan bir mekan. Tavsiye olunur...

Gezecek çok yer var Beirut'da. Bir çoğu aslında haddinden fazla allanıp pullanmış. Bunlar gibi ne yerler var Türkiye'de ama işte kıymetini bilene.




Mutlaka gidilmesi gereken yerlerin başında Jeita geliyor. Maalesef sadece gördüklerinizle yetinmek zorundasınız. Zira fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Çekeni de yakalayıp sildiriyorlar.



Bir sonraki durak mutlaka Baalbeek olsun... Yalnız Jeita'dan direkt geçmek gafletinde bulunmayınız. Zira inle cinin top oynadığı saha bu yol üzerinde:) Hoş başka da yol var mı ben bilmem. Araştırın kardeşim.

Bu arada toplu taşımadan eser yok bu şehirde. Herşey taksiyle ki taksilerde taksimetre falan beklemeyin. Pazarlık usulü çalışıyor hergeleler. Örneğin 20 dolara gittiğimiz hava alanı otel yolunu dönüşte işi kapmanın becerisiyle 20 Livreye (hemen hemen TL ile aynı) kapattık.

Baalbeek'e gelince... Beyrut'un kuzeydogusunda bekaa vadisinde kalintilari bulunan, fenikeliler tarafindan insa edilmis, roma egemenligi altinda iken, gunes tanrisi jupiter icin insa edilen mabed dolayisiyla, heliopolis ismini almis ve altin cagini yasamis eski zaman sehri. Yapılar fevkalade sağlam duruyor hala. İnsanın o taşları o sütunları adamların nasıl taşıdığına aklı ermiyor.



Son olarak. Bol bol yiyin kardeşim. Zira lezzet diyarı bu memleket. Leyla restorant'a (Kahwet Leila)mutlaka gidin ve şunları deneyin...



-Fattouch
-Labneh Moutabbaleh
-Jat falafel
-Kabab bil Karaz (ki en ilginci buydu. vişne reçelinin içinde köfte.. :) )
-Hawsset El Kebbeh
-Farrouj Meshwe'al Fahm

Bunlarla beraber iki kadeh de Arak içiniz mutlaka. Rakının Lübnan versiyonu. Biraz daha şekerli. Bir de harbi kafa yapanı :)
Leila'da bunları denedik çok da memnun kaldık.

Onun dışında Saifi Urban Garden'da kalırsanız. Altında yer alan Cafe Em Nazih'de bile takılıp on numara keyif alabilirsiniz.
Burada da şunlar yenebilir.



-Muttabal
-Hummos
-Kibbeh
-Labneh
-Hindbe
Ve yine Arak... :)



Sabah kahvaltısında Mana2eesh'i mutlaka deneyin. Zahterlisi bir şahane...



Ha bi de burada nargile içmek farz... Grape on numara..



Bir de gece hayatı çok hareketli buranın. Gece 3'de başlıyor clublar açılmaya sabah 7'de kapanıyor. Biz B018'e gittik. Aslında çok da bir numarası yok İstiklal çocuğu için... Ama gidin görün yine de...

Haa bi de onlar ne arablar kardeşim. Porshe mi dersin Ferrari mi Cadillac mı. Yok yok..



Sonra Kirişte gezintiye çıkın. Yol üstünde adını şimdi unuttuğum denizden çıkan iki tane kaya parçasını bile pazarlıyor bu adamlar doğal güzellik diye. Antalya'nın falezlerini görseler ne olacak acaba...

2 gün yetmedi aslında ama İstanbul'a gelince insan vatanının ne nadide ne güzide bir yer olduğunu anlayarak farklı bir bakıyor hayata... :)



Aaa Safiha'da yiyin mutlaka Baalbeek'in orada. İnanılmaz...

What is next?

28 Kasım 2011 Pazartesi

Gelidonya Feneri...

Kurban Bayramı için Antalya'dayız... Ekip: O. Ö. K. T.
8 Kasım sabah 8:00 sularında çıktık yola...

Önce Çakırlar'da mükemmel bir köy kahvaltısı...

Sonrasında Antalya’ nın Kumluca ilçesi Taşlık burnunda Tarihi Likya yolu üzerindeki Fener için koyuluyoruz yola ...

Burun mükemmel manzarasıyla karşıladı bizi...



Burundan sonra, zar zor ilerlenen stabilize yolun sonunda arabayı bırakıp ormanın içinden Fenere doğru tırmanışa başlıyoruz.





Yol boyu adaçayı çalıları sarmış etrafı. Mis gibi bir hava... Tırmanıyoruz...

Doğru yoldayız...



Ve fener karşıladı bizi mükemmel manzarasıyla...









Yine dönüş vakti... Yine Mutluyum... Yine Huzur buldum...

Saygılar...

What is next?

Kastamonu...



Gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür...

Atalarımın memleketine gittim Eylül ayında. Yazmaya yeni fırsat bulabildim.
En son ilkokul 5. sınıfta gitmiştim. Çok da bir şey hatırlamıyordum aslında Nasrullah haricinde.

Yola çıktığımız tarih 9 Eylül gecesi...

Sabahın ilk ışıklarıyla indik Ilgaz'daki tesislere. Bütün yol uyumuş olmanın verdiği uyuşukluğu, otobüsten dışarı ilk adım attığımda içime çektiğim temiz ve soğuk hava, aldı götürdü.

Yoğun bir gezi programı var... Camiler, külliyeler, Kastamonu Kalesi... Hepsi kısa kısa ama keyifli... İlk gün böyle bitti gitti...

İkinci gün ise asıl güzel program... Doğa...

Sabahtan yola çıktık Valla Kanyonu için.



Kastamonu'nun Pınarbaşı ilçesinin içinde bulunan kanyona ulaşmak için Muratbaşı Köyü'ne gidiyorsunuz önce... Köyde arabayı bıraktıktan sonra mükemmel bir ormanın içinden yürüyorsunuz kanyona ulaşmak için. Yol bitmesin istiyor insan. Hava hafifi yağmurlu, sık bir orman, mis gibi bir hava... Ormandayız...



20 dakikalık bir yürüyüşten sonra kanyondayız...

Kanyonu tam tepeden görebilmek için bir platform yapılmış... Yükseklik korkusu olanlara çıkmalarını tavsiye etmiyorum :)

Platformun üzerinden kanyonun dibine bakıyoruz....



Geri dönüş vakti... Aynı orman yolu... İstikamet, Ilıca Şelalesi... Mevkii yine Pınarbaşı...



Hayatımda gördüğüm en güzel mavilerden biri bu şelalenin rengi. Çevresine verdiği hayatsa inanılmaz...




Şelalenin hemen çıkışında dağlardan toplanan Kanlıca mantarlarıyla yapılan gözlemeyi de yediniz mi işlem tamam...Artık geri dönebilirsiniz. :)

Mutlaka gidiniz ve görünüz...
What is next?

19 Eylül 2011 Pazartesi

Jamiroquai...



Geç kalmış bir bildirim...
Gittik işte. Güzeldi... :)



What is next?

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Altınbeşik...



Uzun bir aradan sonra yine güzel, yorucu bir o kadar da eğlenceli bir aktivite ile karşınızdayız. Altınbeşik mağarası...

Biraz kitabi bilgi:
"Yatay ve kısmen aktif bir mağara sistemi olan Altınbeşik Mağarası adını üst kısımda yer alan Altınbeşik Tepesinden almaktadır.Toplam uzunluğu 2500 m. olan mağaranın girişe göre en yüksek noktası 101 m'dir. Yatay ve kısmen aktif mağaradır. Mağaranın alt ve orta seviyesinin zaman zaman aktif olması nedeniyle kurak mevsimlerde de büyük ölçüde göletler oluşmaktadır. Üst seviye devamlı kurudur. Mağara havası çok rutubetli ve ısısı 16-18°C civarındadır."



Biraz da benden:
İçine hazır bulunan botlarla rehber eşliğinde cüzi bir fiyata girilebiliyor.
Rehberi kafalarsanız kendi kendinize de girebilirsiniz. Yaklaşık 200 m kadar ilerledikten sonra alt mağaranın duvarı ile karşılaşıyorsunuz. Ötesine su altından geçilebiliyormuş fakat YASAK!
Suyu inanılmaz berrak ve baya soğuk (bizzat denenmiştir). Mağaranın girişinden yaklaşık 20 m sonra su derinliği 45 m'ye ulaşıyor ki bu durum yüzme girişiminde kısmen tedirginliğe sebep olabiliyor :).

İşin özü; mutlaka gidin, görün!



Unutmadan... "Altınbeşik Mağarası, Akseki ilçesine bağlı Ürünlü köyünün doğusunda derin ve sarp Manavgat Vadisi'nin batı yamacında bulunur. "

What is next?

14 Ağustos 2011 Pazar

Sun. Day. Sky.



Alışılagelmiş, koştur koştur festivallere on basan, sakin, durağan dinlendirici bir festivaldi.
Yine olsun...

Orda değil miydiniz? Yazık...



What is next?

Hayat Ne Tuhaf. Vapurlar Filan...



Sun.Day. Sky. Hatırası...

Special thanks to M.Ö.

8 Mayıs 2011 Pazar

8...



Kaldı 8...
Her geçen gün "Olm yapmadığım iş kalmadı laaa" derken yeni yeni işler çıkıyor...
Misal:
- Kamelya boyamak.
- Çitleri boyamak.
- Beton harcı karmak.

Zanaatim var artık. İnşaatçı oldum. Müteahhitliğe geçiş yapmak için alt yapı hazır.
Yaptım olacak lan !!!

Şaka maka da bitirdim artık ha.
Dönüşte çok sıkışık bir programım var....

Hadi bakalım....

24 Nisan 2011 Pazar

TuzBar Grooveshark'da kopuyor....



Bildiğiniz üzere sağdaki müzikçalara en beğendiğim parçaları eklemekteyim. Fakat bazen de kopmak gerekiyor :)...
Buyrunuz efendim, sağdan devam ediniz...

Bu arada şafak 22....

Edit: Yeter koptuğunuz.. Kaldırdım listeyi :)

9 Nisan 2011 Cumartesi

36...



Buna inanabiliyor musunuz?
Son yazıyı yazalı tamı tamına 58 gün olmuş.
Artık şafak sıkıştırmaya başladı gençler...
Kaldı 36...
Bu 58 günde neler oldu?
- Saatlerce nöbet tutuldu...
- Yüzlerce şınav çekildi...
- Bir o kadar mekik çekildi...
- 3000 metre max 14dk 30 sn'de koşulması gerekirken .öt korkusuyla 12dk 30 sn'de koşuldu...
- Gece çavuşu olundu...
- Gündüz çavuşu olma ihtimali yükseldi...
- Karakolda ne kadar excel işi varsa yapıldı...
- Asker maaşları bile hazırlandı...
- Askeri araçların yakıt sarfları hesaplandı...
- Kantin gelirlerinin muhasebe hesapları yapıldı, parası bankaya yatırıldı...

Kısacası edimden südümden balımdan faidelenildi.

Ben bilmiyorum ne oldu ne bitti amma ve lakin, ARTIK BİTSİN LAAAAN!!!!




Edit: Çavuş da olduk anasını satiim 2 hafta. Ömrümden ömür gitti... Neyse ki kaldı 22. Çavuşluk bitti, dert bitti...

12 Şubat 2011 Cumartesi

94...



Eveeet.... Kaldı 94...
Bekleyin beni efendim...

Buyrun dinleyin...

8 Ocak 2011 Cumartesi

27 Days in Gendarmerie.




Vaaay 2011 olmuş farkında değiliz.
Hayatımın en tuhaf yılbaşını kutladığım bu senenin, "Nasıl girersen öyle devam eder !" sözünden epey bi uzak olması dileğiyle yeni yılın ilk yazısını yazmaktan şeref duyar, sevgilerimi sunarım.

İlk etapta şunu belirtmeliyim ki her Türk asker doğar ve her şey vatan içindir.

1. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol.
2. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol.
3. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol.
4. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol. Sola-Dön (Bilemedin sağa, yine bilemedin geriye)
5. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol. T... K... Antalya Emret komutanım!
6. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol.
7. Gün : Sol Sol Sol Sağ Sol.
.
.
.
12. Gün: Karada, denizde ve havada ...
13. Gün: Evci
14. Gün: Evci
15. Gün: Tüfegaaaaas !!!

Böyle böyle 27 günü tamamlamış ilk çarşı iznine çıkmış bulunmaktayız.

Efendim gerçekten yorucu geçse de eğlenceli bir deneyim olarak devam etmekte benim için... Haaa bitse de gitsek o ayrı. Ama gerçekten ilginç.

Hayatımda hiç yapmadığım ve yapamayacağım şeyleri yapıyorum.

Mesela;

Tuvalete ibrikle girmek...
Banyoya otobüsle 50 kişi beraber gitmek...
10 dakikada tüm vücudu temizlemek...
Sadece su satılan kantinde 5 metre kuyruk beklemek...
İnanılmaz yaratıcı horultular arasında uykuya dalabilmek...
Islak mendilin dünyanın en önemli buluşu olduğunu öğrenmek...
Telefon açmanın bu kadar mühim bir olgu olduğunu öğrenmek...
Sol cepte her seferinde telefonu bulamayınca küçük adrenalin atakları yaşamak...
Mıntıka yapmak...
Nöbet tutmak...
Muhteşem geyik muhabbetleri...
Ömründe konuşmayacağın şeyleri saatlerce konuşmak...

Kısacası tüm cefaya rağmen eğlenceli geçen bir dönem...

1 ay bitti sayılır. Bekle beni döneceğim...