Beirut....
Ortadoğu'nun Parisi...
Rüya gibi geldi geçti...
Öncelikle ucuza gitmek için Kasım'daki uçağa Haziran ayında bilet alınması şart :)
Gece vardık Beyrut hava alanına ve bir anda gergin bir ortam... Hava alanından başlıyor askeri kontroller. Tüm şehire 20 metre arayla da dağılmış keretalar. Güvenlik had safhada. İyi mi kötümü bilemedim aslında. Başta korkunç gelen asker abiler aslında pek bir yardım sever. İlk gün yanından uzaklaşmak için yol değiştirdiğimiz abilerle ikinci gün enseye tokat olduk neredeyse. Aslında yol yön sormak zorunda kalırsanız her türlü yardımcı oluyorlar. Hepsi de ingilizce biliyor. Konuşamasa da anlıyor derdini insanın.
Gelelim konakladığımız yere... Saifi Urban Garden... Özünde arapça kursunun yurdu bilerek gittiğimiz yer hostel kıvamında çıktı. Ucuza konaklamak için birebir. Sıcacık ve candan bir mekan. Tavsiye olunur...
Gezecek çok yer var Beirut'da. Bir çoğu aslında haddinden fazla allanıp pullanmış. Bunlar gibi ne yerler var Türkiye'de ama işte kıymetini bilene.


Mutlaka gidilmesi gereken yerlerin başında Jeita geliyor. Maalesef sadece gördüklerinizle yetinmek zorundasınız. Zira fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Çekeni de yakalayıp sildiriyorlar.

Bir sonraki durak mutlaka Baalbeek olsun... Yalnız Jeita'dan direkt geçmek gafletinde bulunmayınız. Zira inle cinin top oynadığı saha bu yol üzerinde:) Hoş başka da yol var mı ben bilmem. Araştırın kardeşim.
Bu arada toplu taşımadan eser yok bu şehirde. Herşey taksiyle ki taksilerde taksimetre falan beklemeyin. Pazarlık usulü çalışıyor hergeleler. Örneğin 20 dolara gittiğimiz hava alanı otel yolunu dönüşte işi kapmanın becerisiyle 20 Livreye (hemen hemen TL ile aynı) kapattık.
Baalbeek'e gelince... Beyrut'un kuzeydogusunda bekaa vadisinde kalintilari bulunan, fenikeliler tarafindan insa edilmis, roma egemenligi altinda iken, gunes tanrisi jupiter icin insa edilen mabed dolayisiyla, heliopolis ismini almis ve altin cagini yasamis eski zaman sehri. Yapılar fevkalade sağlam duruyor hala. İnsanın o taşları o sütunları adamların nasıl taşıdığına aklı ermiyor.
Son olarak. Bol bol yiyin kardeşim. Zira lezzet diyarı bu memleket. Leyla restorant'a (Kahwet Leila)mutlaka gidin ve şunları deneyin...
-Fattouch
-Labneh Moutabbaleh
-Jat falafel
-Kabab bil Karaz (ki en ilginci buydu. vişne reçelinin içinde köfte.. :) )
-Hawsset El Kebbeh
-Farrouj Meshwe'al Fahm
Bunlarla beraber iki kadeh de Arak içiniz mutlaka. Rakının Lübnan versiyonu. Biraz daha şekerli. Bir de harbi kafa yapanı :)
Leila'da bunları denedik çok da memnun kaldık.
Onun dışında Saifi Urban Garden'da kalırsanız. Altında yer alan Cafe Em Nazih'de bile takılıp on numara keyif alabilirsiniz.
Burada da şunlar yenebilir.

-Muttabal
-Hummos
-Kibbeh
-Labneh
-Hindbe
Ve yine Arak... :)

Sabah kahvaltısında Mana2eesh'i mutlaka deneyin. Zahterlisi bir şahane...
Ha bi de burada nargile içmek farz... Grape on numara..
Bir de gece hayatı çok hareketli buranın. Gece 3'de başlıyor clublar açılmaya sabah 7'de kapanıyor. Biz B018'e gittik. Aslında çok da bir numarası yok İstiklal çocuğu için... Ama gidin görün yine de...
Haa bi de onlar ne arablar kardeşim. Porshe mi dersin Ferrari mi Cadillac mı. Yok yok..
Sonra Kirişte gezintiye çıkın. Yol üstünde adını şimdi unuttuğum denizden çıkan iki tane kaya parçasını bile pazarlıyor bu adamlar doğal güzellik diye. Antalya'nın falezlerini görseler ne olacak acaba...
2 gün yetmedi aslında ama İstanbul'a gelince insan vatanının ne nadide ne güzide bir yer olduğunu anlayarak farklı bir bakıyor hayata... :)

Aaa Safiha'da yiyin mutlaka Baalbeek'in orada. İnanılmaz...
What is next?